Yayınevi: Parodi Yayınları
Sayfa Sayısı: 576
Goodreads Puanı: 4,30 (65,744 oylama)
Çevirmen: Handan Sağlanmak
Seri: Karanlık Zihinler #1
Adım Ruby.
Hepinizden farklıyım.
Aklınızın derinliklerinde gezinebilir,
anılarınızı hiç yaşamamışsınız gibi silebilirim.
Henüz on yaşındayken Thurmond'daki bu rehabilitasyon kampına gönderildim. Hem de kendi ailem tarafından...
Burada her adımımız izleniyor, nefes alış verişlerimiz bile.
Yalnız değilim.
Maviler... Yeşiller... Turuncular...
Sarılar ve Kırmızılar...
Karanlık Zihinler...
Ve yaşamak için saklanmak zorunda kalanlar
Ve kaçanlar...
BENİM YORUMUM
Selaaam!
Nasılsınız?
Umarım iyisinizdir çünkü ben biraz kötüyüm. Sanırım sınavlar üzerime üzerime geldi ve ben agresif bir kişilik olup çıktım.
Umarım en yakın zamanda bu ruh halim geçer.
Hemen sizi Temmuz'dan beni dosyamda bekleyen acayip uzun yorumumla baş başa bırakıyorum.
Nasıl başlasam bilemiyorum. Çünkü o son… Ah, o son. Beni
inanılmaz etkiledi. Etkiledi ne ya sarstı bildiğin kollarımdan tutarak.
Tamam, en başından alıyorum.
Ama en en baştan çünkü kitaba tam olarak girdim mi asla
spoiler vermeden çıkamam. Kısa kesip, sonra feelslerimle sizi baş başa
bırakacağım.
Dünya’da İAAN adı verilen açılımı İdiyografik Adolesan Akut
Nörodejenerasyon olan bir hastalık ortaya çıkmıştır. Bu hastalık özellikle
Amerika’yı etkisi altına almıştır. Genellikle yaşları 8-14 arası olan
çocuklarda ortaya çıkıyordur.
Hastalık çıktığı zaman çocukların %98’lik bir kısmı ölmüş ve
geriye kalan kısmı da tedavi amaçlı kurulan kamplara götürülmüşlerdir. Aslında
aileleri tarafından ihbar edilmişler veya PÖK denilen Psi Özel Kuvvetler
tarafından zorla alınmışlardır. Çünkü geride kalan çocuklarda bir takım
özellikler ortaya çıkmıştır.
Mavi: Telekinezi yeteneği
olanlar
Yeşil: Süper zekâlı çocuklar
Sarı: Elektrik oluşturup, onu
kullanabilenler
Kırmızı: Ateş oluşturup, onu
kullanabilenler
Turuncu: Zihin kontrolü yapanlar
Esas kızımız Ruby de bu kamplardan birine Thurmond’a gider.
Aslında turuncu
olmasına rağmen kontrol yapan doktoru ikna edip yeşil
olduğunu sanmasını sağlar. Bu sayede kamplarındaki kırmızı, sarı ve turuncular
askerler tarafından götürülünce o sağ salim *ne kadar olabilirse* beş yıl
boyunca kampta kalır.
Daha sonra Ruby’nin Beyaz Gürültü adını verdiği Olay
Yatıştırma Mekanizması çalışıp Ruby’yi güçsüz duruma düşürür.
**Beyaz Gürültü herhangi bir kavga anında kamptaki çocukları
yani “ucubeleri” sakinleştirmek için kullanılan ve sadece onların duyabileceği
frekanslarda olan bir ses.
Daha sonra Ruby bir şekilde kamptan kaçar. *anlatmak
istemiyorum, heyecanlanın* Liam, Chubs ve Zu adlarında üç gençle –Zu küçük ama
olsun.- birlikte yola devam eder.
Daha fazla anlatmak istemiyorum. Bir yerden girersem durmam,
anlatırım ve bu sizin için spoiler olabilecek bir şey olabilir. Sustum.
Kitap dehşetti!
Ya aslında kitapta bir sayfaya gelene kadar ne puan versem
diye düşündüm, düşündüm. Daha sonra bir olay oldu. Bir karaktere sinir oldum *
baş harfi c* Ruby’ye sinir oldum. Ve Ruby’nin salaklığına. Diğerinin
iğrençliğine. Zaten o anda, o paragrafı okuduğumda kitabı kapattım, Goodreads’e
durum güncellemesi yaptım, küfrettim ve dedim ki şimdi dört.
Şu an siz anlamıyor olabilirsiniz ama okuyanlar anlamıştır
lütfen yorum yapın ve sinirinizi benimle birlikte dökün. Okumayanlarsa okuyup
anladıklarında mesaj atsınlar ve yine sinirimizi beraber dökelim.
Her neyse. Bir ara aşk üçgeni gibi saçma, salak, gereksiz
bir şey oldu. O an sinir oldum. Kendimi paralayabilirdim.
Chubs karakterinin erkek olduğunu ilk anda anladım. Fakat
hangi renk olduğunu çözemedim pek. :D
Zu ise çok şeker, on bir yaşında bir yaşında tontik bir kız.
Onun yaşadıklarını merak ediyorum. Hatta ikinci kitabı sırf bu yüzden bile
istiyor olabilirim.
Liam. En sona bıraktım. Aslına konuşulacak pek bir şey yok
çünkü ilk başta pek sevmedim. Grubun lideriydi, tatlı dillisiydi, iyi
niyetlisiydi. Her şeyde “Tamam, geçecek. İyi yönden bakalım.” tarzı bir hava
sergiliyordu. Daha sonra ısındım tabi ki. Düşündüm. Ruby’nin pasifliğini böyle
bir karakterle bir araya getirerek daha kolay yok edebilirdi yazar. *Yani iyi
düşünülmüş bence*
Sonracığıma, okuduğum yorumlarda herkes ilk yüz sayfayı sıkıcı
bulmuş. Ben nedense en çok ilk yüz sayfayı sevdim. Yazarın olayları açıklaması
gayet hoşuma gitti ve ilk sayfalardan dünyaya alıştım ve hemen içine girdim.
-İlk başta ne anlatılıyor diye bi takıldım ama sonra geçti o :D
Imm.
O SON!!!!
Allah’ım nasıl bir şeydi öyle. Cidden son birkaç sayfaya
kadar hiçbir şey anlaşılmıyordu. Hatta ben son sayfayı okuyup kendi kendime
spoiler yedirmeye çalıştım o da olmadı. Olayı bilmiyordum çünkü :D
Zaten o sondan sonra kitabın kesinlikle beşte beş olduğunu
anladım. Yani hala inanamıyorum. Çok güzeldi. Bilmiyorum. Ay. Yani biliyorum,
çok güzeldi. Hislerimi bilmiyorum. Kafam boş, yüreğim boş. Bana birkaç damla
gözyaşı döktürdü. Ayh.
Lafın özü canlarım BANA İKİNCİ KİTABI VERİN! Lütfen.
Okumayanlar kesinlikle okusun. Bu kitabın kaçacağını
zannetmiyorum. Distopya âşıkları kesin okusun, distopyaya ben gibi aç kalanlar
da okusun.
Not olarak da kitabın kalitesinin çok iyi olduğunu
söyleyebilirim. Yazım hatasına karşılaşmadım. Ayrıca kapak kalitesi ve sayfa
kalitesi de baya iyiydi.
Bu yorum ipin ucunu kaçırdım sanırım. Yazmış da yazmışım.
Ve hala ikinci kitabı alamadım...
Ne okuyorsunuz? Aşağıya yorum bırakırsanız ve kitabın nasıl olduğunu da eklerseniz yeni kitaplar keşfedebilirim.
Yorum bırakmayı unutmayın. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere!
5 Puan: Mükemmeldi. Düşünmeden oku
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder