22 Ekim 2014 Çarşamba

Serenad-Zülfü Livaneli (Yorum)

Yayınevi: Doğan Kitapçılık
Sayfa Sayısı: 484
Goodreads Puanı: 4.26

Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.

1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.

Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.

Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.




BENİM YORUMUM

Merhabalaar!
Nasılsınız? 
Ben bu kitap yüzünden biraz allak bullağım. Taa Haziran'da aldığım bu kitabı bu zamana kadar beklettiğim için vicdan azabı duyuyorum. Çünkü alındığı gibi okunması gereken bir kitap. Aldığı her övgüyü hak eden bir kitap. Ayrıca 2. Dünya Savaşı hakkında bir sürü bilgi öğreniyoruz. Kitap, bilgileri hikayelerle daha iyi kavrayan insanlar için müthiş bir olanak sağlıyor.

Yazarın diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum. Zaten Livaneli'nin yazıp yönettiği Veda filmi de en sevdiğim filmler arasında yer alır. Adam yaptığı her işi başarıyor. Cidden. Çok başarılı. 

Yazardan bahsettiğimize göre kitaptan da bahsedelim artık. 
Kitabımızı baş kahramanlardan biri olan Maya'nın ağzından okuyoruz. Kitap iki zamanda anlatılıyor. Maya, Max ile Nadia'nın hikayesini yazmaya karar verip uçakta hikayeye başlıyor. Hikayeye ilk baştan, Maximilian Wagner'la tanıştığı zamandan başlıyor ve aralarda şu anki zamandan, uçaktaki insanlardan, bahsediyor.

Maya Duran 36 yaşında kocasından ayrılmış ve 14 yaşında ergenlik çağında olan bir erkek çocuğuna sahiptir. İstanbul Üniversitesi'nde çalışmaktadır ve görevi yabancı konukları en iyi şekilde ağırlamaktır. Bu sefer ağırlaması gereken konuk Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'dır. Profesör geldikten sonra Maya'yı takip eden  bazı insanlar, profesörün isteği üzerine Şile'ye gitmeleri, Maya'nın geçmişi hakkında önemli şeyler öğrenmesi... 
Gayet güzel kurgulanmış, tarihi hikayelerle harmanlanmış şekilde olması daha da müthişliydi. Ve eminim herkes Max ile Nadia'nın hikayesinde göz yaşlarını tutamadı. Çünkü o kadar dokunaklı bir aşk hikayesini ben daha önce okumamıştım.

Ve.. Yani ben açıklayamam. Geçmişle ilgili çok şeyler döküldü su yüzüne. Gerek Maya'nın geçmişi gerekse Max'in geçmişiyle ilgili çok şeyler öğrendik. Arada ülkelerin yaptığı şeyleri de okuduk. 
Sizi bilmiyorum ama benim çok içime dokundu. 
Nadia ile Max'in hikayesinin başlangıcını anlatmak istiyorum. Spoiler olacağını düşünenler okumasın lütfen. :)

Nadia ile Max'in hikayesinden bahsedecek olursam; Hitler döneminde Ari asıllı olan asistan, Yahudi bir genç kıza aşık olur. Yahudi olan Nadia, Wagner'ın buluşma tekliflerine heyecan göstermeden fakat itiraz da etmeden karşılık verir. Nadia'nın müziğe olan ilgisi ve hassas yapısı ile Max ona Serenad'ı besteler. Ve bu Serenad ile ona evlenme teklifi eder. Nadia, Almanların Yunanlılara olan tepkisinden dolayı ismini Deborah olarak değiştirmek zorunda kalır ve taşınırlar. 

Daha sonraki olayları anlatıp spoilera girmek istemiyorum. Hatta şu yukarıdaki kısımlarla bile girdim sayılabilir.

Ben kitabı çok çok çok ötesi beğendim. Ve Hitler dönemi ile ilgili de baya bilgi edindim. Arada Ermenilerle ilgili ve Mavi Alay'la ilgili de bir sürü bilgi geçiyor. 
Okuyun derim. Kitabın kapağında yer alan Talat Halman'ın dediği gibi "Okurlarını büyülüyor." cidden. 

Kitapta beğendiğim cümlelere geçersek;

Vıcık Vıcık yüzeysellik yayan şu "kişisel gelişim" kitaplarının bağırıp durduduğu "İstersen yaparsın!" sözü tam bir kandırmacaydı. İnsan ancak yapabileceğini isterdi. 


"Tolstoy da kitap yazdı, Adolf Hitler de. Sorun yazıda değil, kimin ne amaçla yazdığında. Tanrı bile kendini yazıyla anlatıyor, iyi ama yazının icadından önce Tanrı yok muydu?"


"Kötümser, 'İşler daha kötü olamaz.2 diye feryat ederken, iyimser, 'Olabilir, daha kötü de olabilir.' dermiş.


Bir gün cahil hocanın biri kalabalığa sözüm ona Hazreti Yusuf'u sormuş:
 "O hangi evliyaydı ki bacıları onu bir göle attı da anası gelip kurtardı?"
Bilge bir adam,
 "Hangi yanlışını düzelteyim birader!" demiş. "Bir kere evliya değil peygamber, bacıları değil erkek kardeşleri, göle değil kuyuya attılar, anası değil babası kurtardı."



5 Puan: Mükemmeldi. Düşünmeden oku



4 yorum:

  1. Benim de kitaplığımda uzuun süredir bekliyor Serenad,bu yorumdan sonra kısa sürede okumak istiyorum.Bu arada sana Dart Ödülü verdim,bakarsan sevinirim ^^ http://nazlikitaplik.blogspot.com/2014/10/dart-odulu-aldm-d.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oku bence :3
      Ve teşekkürrler :D Bakıyorum hemen. :D

      Sil
  2. bu kitabı ilk senin yanına daha doğrusu yanlış halikarnasa gittiğimde almıştım dırırım ama baya etkileyici kitaptı -şu an kuzenimde yaklaşık 8 aydır onda - dırırım

    YanıtlaSil